KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Ankara’nın “D Planı”Olarak “Dicle Kalkanı”

Ankara’nın “D Planı”Olarak “Dicle Kalkanı”

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
332 0

1 0 Ekim’de buradaki köşemde aynen şu ifadeleri kullanmıştım: “Irak bağlamında yeni krizin adı Musul. Türkiye açısından ise bu krizin adı 2014’ten bu yana her geçen gün dozajı artan, doğrudan-dolaylı baskı yöntemleri ile ön plana çıkan ve önümüzdeki günlerde muhtemelen yeni bir kalkan harekâtının merkezini oluşturacak olan “Başika Meselesi”.” Yazının başlığı ise, “Fırat Kalkanı’ndan Dicle Kalkanı’naBaşika Krizi” idi. Yani, dün itibarıyla kamuoyu ile paylaşılan Ankara’nın D Planı’nın adı.
Türkiye’nin bir Dicle Kalkanı’na olan ihtiyacını şu gerekçe ile ifade etmiştim: “…şu an bölgede vekil güçler üzerinden yürütülen son oyunda “istenmeyen aktör” ilan edilen Türkiye, göründüğü kadarıyla, çok ilginç (!) bir şekilde, bir kaçı hariç, neredeyse bölge ve bölge dışı aktörlerin üzerinde ittifak ettiği bir ülke görüntüsü sunuyor. Kurulmaya çalışılan denge-ittifak sistemi içerisinde farklı dengelerin oluştuğu bir süreç yaşanıyor.”
İlgili yazıma bakanlar, orada madde madde sıraladığım Türkiye’yi böylesi bir kalkan operasyonuna itecek olan olası gelişmeleri-tehditleri daha net bir şekilde göreceklerdir.
Ve şimdi Türkiye bu kalkanı o yazımda da altını çizdiğim temel hususları da içine alan gerekçeleriyle gündeme getirmiş durumda.
Bu kapsamda, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki güvenlik zirvesi ve Bakanlar Kurulu toplantılarında ele alınan tüm detaylar ve muhtemel gelişmeler/senaryolar kapsamında ortaya konulan kırmızı çizgiler şu şekilde:
1) Türkiye bir tehdit durumunda Başika’yı terk etmek ya da onu başka bir yere nakletmek yerine üssü güçlendirecek ve onu sonuna kadar savunacak (İkinci bir “Süleyman Şah hatası” olmayacak diyor);
2) Bölgede demografik değişim, sivillere yönelik katliam ya da göçe zorlama gibi gelişmeler yaşanırsa, Suriye’de olduğu büyük birliklerle Irak’a girebilecek (Burada Şii tehdide ve Irak Türkmenleri ile Kürtlerini ve bölgedeki diğer Sünni unsurları hedef alan herhangi bir girişime karşı kayıtsız kalınmayacağı ifade ediliyor. Bu ifade, bölgedeki aşiretlerin önce 2007’de sonrasında ise geçtiğimiz günlerde Ankara’ya yönelik yaptığı destek açıklaması sonrası daha da bir önem arz ediyor. Türkiye her halükarda burada kendisine duyulan güvene cevap vermek zorunda kalacak);
3) Bölgeden Türkiye’ye yönelik herhangi bir terör eylemi sonrası bölgenin güvenli hale getirilmesi için meşru müdafaa hakkını kullanılacak ve bu kapsamda alana inilecek. (Türkiye-Irak sınırındaki 350 km.lik hatta örneğin Hakkari ve benzeri bir yere yapılacak olası bir terör eylemi sonrası operasyon Irak’ı da kapsayacak);
4) PKK’nın, Sincar’da fiili olarak oluşturduğu kantonal yapılanma, Telafer ya da Irak’ın diğer bölgelerine yönelirse müdahale edilecek (Türkiye, BOP haritası ve bu kapsamda bölgede düşünülen yeni devlet yapılanmaları noktasındaki hassasiyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Yani, güney sınırlarında bir kuşatma ve terör koridoru istemiyor);
5) Etnik-mezhepsel bir çatışma “riski” ya da bu yönde bir girişim Türkiye’nin kırmızı çizgisi olduğundan müdahale edilecek. (Burada dikkatinizi çekmek isterim; Türkiye bir “risk” değerlendirmesi yaptığında da “ön alıcı” bir operasyon yaparım, bölgeye girerim diyor ve İran’a da “Kasr-ı Şirin Statükosu” noktasında bir gönderme yapıyor.);
6) Türkiye, DEAŞ terör örgütü militanlarının Musul’dan Suriye’ye geçerek oradaki çatışmalara müdahil olması ve kazanımlarını tehdit etmesi olasılığına karşı da Musul’da terör koridoruna karşı önleyici bir hattı gündeme getirebilir. Bu bağlamda Fırat Kalkanı ve Dicle Kalkanı eş güdümlü olarak icra edilebilir. (Bu husus, Irak sınırları içerisinde Fırat Kalkanı benzeri bir operasyonun hemen başlatılabileceği anlamına geliyor. Bu noktada Rusya’nın şimdiden verdiği destek önemli. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı SergeyLavrov böyle bir gelişme yaşanması durumunda askeri ve siyasi karar alacaklarını açıklamış durumda.)
Ön plana çıkan temel kırmızı çizgiler bunlar. Bu arada Ankara diplomatik, siyasi ve askeri anlamda diplomasi ve müzakere kanallarını da işletmeye devam edecek (bu kapsamda ırak’a gönderilen heyet ile Washington’a giden Genel Kurmay Başkanı ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen telefon diplomasisi, ABD Savunma Bakanı’nın Cuma günkü Ankara temasları bu açıdan önemli). Bunlarla birlikte güvenlik bazlı caydırıcılık noktasında kararlılığını ortaya koyan faaliyetlerine de hız kazandıracak.
Evet, yukarıda da görüldüğü üzere, D Planı’nın özü şu: “Musul’da Türkiyesiz bir formül asla başarılı olamaz. Türkiye Musul’dan vazgeçemez, hiç kimse ona kapıyı gösteremez!” Ve Türkiye, bu son kararla birlikte yakın çevresinde uygulanmak istenilen BOP haritasına bir kez daha kesinlikle “hayır” diyor ve Misak-ı Milli kartını ileri sürüyor.
D Planı’nın şimdiden niçin gündeme getirildiğine gelince… Anlaşılan o ki, Irak’ta Musul eksenli kriz çok hızlı bir şekilde gerçekleşecek, B ve C’ye gerek kalmadan bir sonraki aşamaya geçilecek. En azından alınan sinyaller bu yönde.
Bundan ötürü, Türkiye’nin şimdiden bu D Planı’nı açıklaması, caydırıcılığını ortaya koyması açısından oldukça önemli. Bölge üzerinde hesap yapanlar hiç kuşkusuz bunu dikkate alacaktır, almak zorundadır. Çünkü yapılan açıklamada da görüldüğü üzere, Türkiye’nin Başika’dan ve bölgeden çekilmeye hiç ama hiç niyeti yok. O yüzden, hodri meydan!
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir