KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. BEKLETİLEN AFRİN OPERASYONU

BEKLETİLEN AFRİN OPERASYONU

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
244 0

Irak’ın İşgali Sonrası Barzani ve PKK/PYD Terör Örgütü

Irak’ın işgal edilmesinden önce ABD, Barzani ve Talabani’yi aynı masada buluşturularak Saddam’a karşı önemli bir kazanım elde etti. Ancak işgalden sonra beklenen olmadı, Irak huzura kavuşamadı. Bunun yanı sıra Suriye çeşitli nedenlerden dolayı bir çatışma alanına döndü, hem Irak hem de Suriye’yi kapsayan bir şekilde IŞİD/DAEŞ terör örgütü ortaya çıktı. İki ülkeden de büyük miktarda toprak parçasını ele geçiren terör örgütü, çeşitli katliamlar yaparak bölgede otoritesini kabul ettirmeye ve devletleşmeye çalıştı.

Irak işgali, bahane olarak kullanılan IŞİD/DAEŞ tehdidi ve AB ile ABD’nin de katkısıyla bölgedeki çeşitli Kürt gruplar güçlenmeye başladı. Ortadoğu’da bu gelişmeler yaşanırken Türkiye ise kendi topraklarında PKK terör örgütüyle Çözüm Süreci’ni başlattı ve terör örgütü ülkenin doğu ve güneydoğusunda hakim güç konumuna geldi. PKK, ayrıca önündeki çeşitli engellerin kaldırılması sayesinde uluslararası siyasette daha aktif bir şekilde propaganda yapma imkanı kazandı. Ortadoğu’da yaşanan kaos sayesinde de PKK, başta Suriye olmak üzere bölgede önemli bir unsur hale geldi. Bölgedeki gelişmelerin yanı sıra ABD, sözde IŞİD/DAEŞ tehdidine karşı Irak’ta Barzani’yle beraber hareket ederken Suriye’de ise PKK’nın uzantısı PYD ile müttefik ilişkisi izlemeye başladı. Bu sayede PKK/PYD bölgesel ve küresel birçok aktöre kendisini kabul ettirdi.

Zamanla Barzani, Irak’ta bağımsızlığını referandumu hazırlığı yaparken PKK ise Türkiye’de bir bölünme kalkışması başlatmayı hedefledi. Suriye’de ise PYD, ABD’nin yönlendirmesiyle ülkenin kuzeyinde bir terör koridoru kurmayı amaç edindi. Ancak Türkiye’de Çözüm Süreci bozuldu ve PKK’ya ağır bir darbe indirildi. Barzani cephesi de bir yandan AKP’nin yüzüne güldü diğer yandan Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu sözde “Kürdistan” içinde gösteren haritaları propaganda malzemesi olarak kullandı. Suriye’de ise terör koridorunun tamamlanmasına ramak kala Türkiye, El Bab’a girdi ve Afrin ile Menbiç’in birleştirecek koridorun önüne geçti. Fırat Kalkanı Harekatı, AB ve ABD tarafından ağır şekilde eleştirildi.

Fırat Kalkanı Harekatı sonrası ABD, PKK/PYD’nin rotasını terör koridorunun tamamlanmasından Rakka’ya çevirdi. Türkiye’nin çeşitli eleştirilerine ve yol haritalarına rağmen ABD müttefik olarak bu terör örgütüyle işbirliği yapmaya ve örgütü donatmaya devam etti. PKK/PYD Suriye’de etki alanını genişletirken Türkiye’deki siyasi karar alıcılar ise hala ilginç şekilde ABD’nin verdiği sözlere inanmaya devam etmektedir. Menbiç’in IŞİD/DAEŞ’ten temizlenmesi sonrasında PKK/PYD’nin bölgeden çekilmesine dair verilen sözler tutulmadı. AB ve ABD’nin PKK/PYD’ye IŞİD/DAEŞ’le mücadele için verdiği silahlar Türkiye’ye doğrultuldu. Batı, bu terör örgütüne silah desteği vermeye devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece bir iki konuşmada bu yardımları eleştirmekten başka bir adım atmadı.

Türkiye’nin Suriye Politikası ve Afrin Operasyonu

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Ocak 2017’de yaptığı bir açıklamada yaklaşık 5 yıldır Suriye’de yanlış politika izlediklerini itiraf etti. Suriye’de yaşanan çatışmalar ve kaos sürecinde izlenen yanlış politikalar yüzünden Türkiye sürekli kaybeden taraf oldu. Fırat Kalkanı Harekatı ile hedef El Bab’ın IŞİD/DAEŞ’in temizlenmesinin yanı sıra Menbiç’in ise PKK/PYD’den temizlenmesiydi. Ancak operasyonun Menbiç bölümü tamamlanmadan bitirildiği duyuruldu. IŞİD/DAEŞ terör örgütünün Türkiye’ye komşu olduğu dönemlerde bile bu terör örgütü ikinci tehdit unsuru iken PKK/PYD birinci sınıf tehditti. Günümüzden PKK/PYD hala bu özelliğini devam ettirmektedir. Ancak Türkiye, kendisi için ikinci dereceden tehdit olan terör unsurunu bertaraf etmişken birinci dereceden tehdit olan PKK/PYD ise varlığına karşı politikalar devreye sokmamakta ve örgüt her geçen gün etki alanını genişletmektedir.

Rakka operasyonun ve terör koridoru ile ABD; Esad’a destek vermeye devam ederek Rusya; Şii koridoru kurarak Ortadoğu’nun en güçlü ve etkili ülkesi olmak isteyen İran, bölgede kendi politikalarını izlerken Türkiye ise El Bab operasyonu dışında genel olarak sadece süreci izlemektedir. Türkiye’nin El Bab operasyonu sonrası ABD, PKK/PYD’ye yeni bir yön vererek koridorun birleştirilmesinden önce Rakka’yı ilk hedef olarak belirledi. Rakka operasyonu arifesinde Türkiye ise Afrin’e bir operasyon başlatmak için sınır bölgesine yığınak yapmaya başladı. Rakka operasyonu öncesi ABD, operasyonu olumsuz etkileyecek her şeyden kaygılı olduklarını açıkladı. Ankara Büyükelçisi John Bass IŞİD/DAEŞ bahanesini kullanarak “Suriye’deki odak noktası DAEŞ’in temizlenmesi” olması gerektiğini belirtti. ABD’nin verdiği mesajlar kapsamında Türkiye, Afrin operasyonunu erteledi. Afrin operasyonu yaklaşık iki hafta boyunca Türkiye’deki çeşitli televizyon programlarında tartışıldıktan sonra aniden geri plana itildi. Ancak Rakka operasyonunun başladığı günden bu yana PKK/PYD, AB ve ABD ülkelerinden yüzlerce tır silah ve yardım malzemesi aldı. Yani bölgede PKK/PYD’yi yok etmek için yığınak yapan Türkiye, ani bir kararla Afrin operasyonunu durdurdu ve PKK/PYD’nin ABD tarafından donatılmasına seyirci kaldı.

Bu noktada Türkiye için birinci öncelik Rakka’nın IŞİD/DAEŞ’ten temizlenmesi veya Esad’ın siyasi geleceği değil Suriye’deki PKK/PYD terör örgütünün varlığıdır. Bu kapsamda Türkiye’nin başta Afrin olmak üzere Suriye’de yeni operasyonlar yapmaması kısa ve orta vadede önemli bir tehdit unsurunun kök salmasına, demografik yapının bozulmasına ve bu terör örgütünün bölgesel ve küresel siyasette meşrulaşmasına neden olmaktadır.

Türkiye’nin Afrin Operasyonunu Düzenlememesi Halinde Gerçekleşmesi Muhtemel Senaryo*

Kürtler tarihleri boyunca bir orduya ve uzun süreli yönetebildikleri bir devlete sahip olamadılar. Bu durum Kürtlerin devlet yönetme ve savaşma kabiliyetlerinden mahrum olmasına neden oldu. Ancak IŞİD/DAEŞ tehdidinin bertaraf edilmesi sürecinden ABD’nin kullandığı en önemli gruplar Barzani peşmergeleri ve PKK/PYD terör örgütüdür. Bu gruplar, düzenlenen operasyonlar sırasında AB ve ABD’li özel kuvvet askerleri tarafından eğitilmesi ve yönlendirilmesi sayesinde ordu olma ve savaşma tecrübesi kazanmaktadır. İkinci olarak Barzani yönetimi ile Kürtler, Irak yönetimi altında bölgesel yönetim sayesinde devlet yönetme tecrübesi kazanırken bağımsızlık referandumundan “evet” çıkması halinde önemli bir dönemeçten geçecektir. Irak işgali öncesinde olduğu gibi muhtemelen ABD devreye girmesiyle Barzani ile PKK/PYD bir masada buluşturulacak ve Türkiye’nin Kürtler üzerindeki sınırlı olan etkisi kırılacaktır.

Yaşanan gelişmeler nihayetinde ise bölgesel bir savaşın çıkma ihtimalinin yanı sıra kurulan terör koridoru ile Türkiye’nin Ortadoğu ile bağlantısının kesilecek, Türkmen şehirlerinin Barzani ve terör gruplarının egemenliğine geçecek, Türkiye’nin bölünmesi için iç savaş çıkarılacak ve son olarak ise birleşik Kürdistan kurulacaktır. Örnek olarak PKK’nın Maçka’da görülmesinin nedenlerinden biri muhtemel bir iç karışıklıkta tüm Türkiye’yi kana bulamaktır. Çözüm Süreci’nin bozulması sonrasında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşanan olaylarda PKK’nın ağır darbeler almıştı. Eğer iç karışıklık tüm Türkiye’ye yayılırsa Türk güvenlik güçlerinin kuvvetleri bölünecek ve PKK’nın doğudaki etkisi artmış olacaktır.

Türkiye, yakın bir dönemde AB ve ABD’nin desteklediği PKK/PYD merkezli bir bölünme tehdidine karşı koyması için acilen önlem almak zorundadır. Bu güne kadar AKP’nin izlediği pasif ve Batı’ya endeksli politikalar neticesinde İran Şii koridorunu kurmuş PKK/PYD ise terör koridorunun son aşamasına gelmiştir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde PKK/PYD elde ettiği kazanımlar ile bulunduğu bölgedeki cepheyi güçlendirecektir. Bu nedenle Türkiye’nin milli politikalarını uygulamadan geçirdiği her an ileride düzenleme ihtimali olan operasyonların maliyetini artacaktır. Bu sadece maddi olarak bir maliyet değil aynı zamanda yanlış politikalar yüzünden şehit olan daha çok Türk askeri demektir. Ayrıca Türkiye’nin 900 km’lik sınırının teröristlerin hakimiyetinde olması Türkiye’nin bölünme tehdidini arttırmaktadır. Son olarak Türkiye’nin bölgesel güvenliği sahip olduğu sınırlardan başlamamaktadır. Halep’in, Musul’un, Kerkük’ün bu gün Suriye ve Irak’tan ayrılarak Barzani ve terör gruplarının egemenliğine girmesi Türkiye’nin güvenliği için ağır bir tehdit oluşturacaktır. Buna benzer nedenlerle Türkiye, en kısa zamanda ilk olarak Afrin’i daha sonra 900 km’lik Suriye sınırını terörden temizlemelidir. Barzani’nin bağımsızlık isteğine ise en sert tepkiyi göstermelidir.

*Makalenin bu başlığı, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı Ahmet Takan tarafından “Maçka’dan Suriye ve Irak’a bakınca!..” başlıklı (15.08.2017 tarihli) köşe yazısında yayınlanmıştır.

Emrah KAYA
Süleyman Demirel Üniversitesi Doktora Öğrencisi
Kafkassam\ Amerika Çalışmaları ve Terör Uzmanı
Facebook-Twitter: @emrhky0407

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir