KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Erdoğan, Esad ile barışmaya mı hazırlanıyor?

Erdoğan, Esad ile barışmaya mı hazırlanıyor?

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 7 dk okuma süresi
351 0

Türkiye – Rusya – İran arasında işbirliği iddiaları son bir haftadır diplomatik gündemin en önemli konusu haline geldi. Sonuç olarak, bu işbirliğinin Esad ve Erdoğan’ı biraraya getireceği de kulislerde konuşulmaya başlandı. Özellikle, dün Independent gazetesinin Orta Doğu muhabiri Robert Fisk’in “Erdoğan, Esad ile barışmaya hazırlanıyor” başlıklı yazısı büyük tartışmalara neden oldu. Peki, bu iddia ne kadar gerçekçi? Eskiden dost ama şimdi düşman olan ikilinin görüşmesi, daha da ötesi işbliriğine gitmesi mümkün mü? Eurasia Diary, bu soruları Kafkas Stratejik Araştırmalar Merkezi analisti Çağatay Balcı’ya sordu. İşte o röportaj:

Türkiye ve Rusya arasındaki gerginlik en son Erdoğan – Putin görüşmesiyle bitti diyebiliriz. Dolayısıyla da bir sıra anlaşmalar gerçekleşti ve yakın zamanda gerçekleşmeye devam edecek gibi görünüyor. Örneğin, Rusya – Türkiye – İran arasında varılan Azez – Cerablus hattında kurulacağı tampon bölge kurulacağı iddia edilen anlaşma. Genel olarak, bu 3 devletin biraraya gelmesi ne gibi sonuçlar doğurur?

Türkiye ve Rusya arasındaki gerginliğin nihai olarak son bulduğunu söylemek şu an için erken. Karşılıklı olarak atılan adımlar ve son gelişmeler çok önemli fakat bu olumlu seyrin daha ileriye taşınması şart. Ayrıca, Türkiye-Rusya normalleşme sürecinden pek de memnun olmayan Batı medyasının “Bu iyi hava daha ne kadar devam edecek ?” tarzında, esasen gerçek niyeti ortaya koyan yorumlarına da rastlamak mümkün. Hatta bu yorumlara dayanak olarak, Ukrayna ve Kırım konularının iki ülke arasında asla uzlaşmaya varılamayacak problemli konular olduğu yönünde argümanlar gösteriliyor. Türkiye-Rusya yakınlaşmasının yansıma alanlarından bir tanesi de kuşkusuz İran. Son dönemde İran ile de ilişkilerin geliştirilmesi yönünde girişimler mevcut. Özellikle Suriye ekseninde 3 ülkenin ortak hareket etmesi ve ortak stratejiler belirlemesi gibi konular gündemde. Fakat bilindiği gibi, 3 ülkenin de Suriye krizine yönelik bakışı ve pozisyonları son derece farklı. Bu yüzden bazı noktalarda uzlaşma ve ortak hareket imkanı yakalansa da, büyük ölçekli bir ortaklık bu bağlamda söz konusu olmayacaktır.

Cumartesi Başbakan Yıldırım konuşmasında, “Esad muhatabımız olabilir” dedi. Türkiye’nin Suriye siyasetine Rusya’nın da yön vermesi kuvvetle muhtemel. Peki, Yıldırım ‘muhatap’ derken ne gibi bir kavramdan bahsediyordu. Bunu önümüzdeki dönemde Rusya aracılığıyla Esad – Erdoğan görüşmesi olarak kabul edebilir miyiz?

Türkiye son zamanlarda dış politika alanında başlattığı yeni hamle süreci ile bölgesinde gerginlikleri ve olumsuz ilişkileri sınırlandırmak ve olumlu bir boyuta dönüştürme arzusunu ifade etmiş oldu. Bu bağlamda, Rusya ve İsrail ile ilişkilerde yeni bir dönem başlatıldı. Dolayısıyla hedef, gerginliklerin azaltılarak iyi ilişkilerin geliştirilmesi olduğu için muhataplık olgusu burada çok fazla önem taşımıyor. Bu konuda önemli olan muhataplar ya da aktörler değil, ülkeler arasındaki barış ve iyi ilişki ortamının sağlanabilmesi. Bu bağlamda Esad’ın bu açıdan muhatap alınabilmesi mümkündür. Fakat şahsi ilişki bakımından, yakın bir gelecekte Erdoğan-Esad görüşmesini beklemek doğru olmayacaktır. Suriye ile yaşanacak normalleşme süreci İsrail ile uygulanan “bakanlar ve diğer hükümet temsilcileri vasıtası” yönetimi ile gelişecektir.

Son dönemlerde vize muafiyeti sürecinin uzatılması, idam cezasının geri getirilmesi ihtimali, Gülen’in halen iade edilmemesi ABD ve AB ile Türkiye arasında müttefikliyin de tartışılmasına neden oluyor. Buna rağmen, her iki taraf Suriyeli göçmenler konusunda Türkiye’yi en büyük yardımcı olarak görüyor. Olası tampon bölge anlaşması, Esad’la görüşmeler Türkiye’nin AB ve ABD’yle müttefikliyine zarar verir mi?

AB ve ABD’nin Türkiye’ye yönelik olumsuz tavırları, 15 Temmuz darbe girişiminden önceye dayanmakta. Uzun bir süredir ABD ve AB, Türkiye’ye karşı IŞİD’e destek veren ülke suçlaması, terör örgütü PKK-PYD/YPG’nin desteklenmesi, Türkiye’nin terör ortamı ve güvensizlik ortamı içinde kaos ve otoriterliğe sürüklendiği yönünde algı yönetimi çalışmaları uygulamaktadır. 15 Temmuz ise bunun dönüm noktası olmuştur. ABD’nin terör örgütü FETÖ’nün gerçekleşdirdiği darbe girişimine yönelik tepkisizliği, ve hatta FETÖ’nün bu olayda masum görülmesi, ayrıca, darbe girişimi sırasında şehit olan yüzlerce insan yerine darbecilerin nasıl yargılanacağını kendilerine dert edinmeleri Türkiye toplumunun güvenini derinden etkiledi. Bu konuda söylenecek fazla bir söz yok, AB ve ABD tercihini yapmaya mecbur. Ya Türkiye’nin müttefiki ve dostu olacaklar, ya da Türkiye karşıtı hareketlerin yanında olacaklar. Türkiye toplumu her iki seçeneğe de hazırdır.
Kafkas Stratejik Araştırmalar Merkezi analisti Çağatay Balcı

Röportaj: Mirali Mirhashimli

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir