KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gürcistan
  4. »
  5. Ergenekon Davası ve TSK

Ergenekon Davası ve TSK

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
343 0

Ergenekon Davası ve TSK
emrah kaya
Yaklaşık olarak dokuz yıl önce TSK içinde yuvalanan ve darbe yapma amacı olduğu ileri sürülerek başlatılan Ergenekon Davası hakkında Yargıtay kararını vermiştir. Yargıtay’ın verdiği karar çeşitli önemli ayrıntılar barındırsa da bu kararda en can alıcı nokta hiyerarşik bir örgütün ve liderin bulunmadığına dairdir. Peki, bu karar ne anlama gelmektedir?

İlk olarak bir Ergenekon isimli örgütün olmadığının vurgulanması Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem Türk Milleti nazarında hem de Türk adaleti karşısında masum olduğunu kanıtlamıştır. Bu Ergenekon Davasında yargılananlar için bir hukuk zaferidir. İkinci olarak Ergenekon Davası sürecinde birçok delilin hukuksuz yollarla elde edildiği kesinlik kazanmıştır. Üçüncü olarak dava sürecinde yargılanan isimler haksız muameleye, baskıya tabi tutulmuş ve adil yargılanmadıkları anlaşılmıştır. Dördüncü olarak aslında Türk Ordusunun darbe düşüncesine sahip olmadığı tam tersine devlet yönetiminde yuvalanmış TSK karşıtı bir örgütün (Gülen Örgütü) olduğu ortaya çıkmıştır. Beşinci olarak Türk Milleti nazarında Türk yargısına olan güven zedelenmiştir. Altıncı olarak Ergenekon Davası sürecinde AB ve ABD’nin bu davaları desteklemesi işin farklı bir boyutu olduğunu göstermektedir. Yedinci olarak örneğin 1 Mart tezkeresi gibi ABD lehinde Türk Milletinin aleyhinde olan politikalar karşısında taraf olan askerlerin tasfiyesi amaçlandığı kesinleşmiştir. Sekizinci olarak MİT’te olduğu gibi TSK hakkında açılacak sahte davalara karşı bir önlem olması için hukuki zırhın gerekli olduğu anlaşılmıştır. Dokuzuncu olarak Ergenekon Davasında yargılanan isimlerin Cumhuriyet’in kuruluş değerleri ve Atatürk’ün ilkelerini savunmaları aslında tasfiye edilmek istenenin Cumhuriyetin kuruluş değerleri olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Onuncu olarak Türk tarihine kara bir leke olarak geçen birçok olayın bu dava ile birleştirilmesi aslında dava da yargılanan isimleri Türk demokrasisinin sorun kaynağı olarak gösterip siyasi karar alıcıları aklama çabası olarak görülebilir.

Son olarak TSK’ya yıllarca emek veren insanlar bir kıyıma tabi tutulmuştur. Bunun neticesinde ise Türk Ordusu’nun savaş kapasitesi olumsuz etkilenmiş ve yıllar boyunca elde edilen askeri tecrübe tasfiye edilmiştir. İlker Başbuğ ile yaptığım görüşme sırasında ve çeşitli dönemlerde Başbuğ, Türk Milletinin bağrından çıkmış, 2000 yıldan daha uzun süreli bir geçmişi olan ve bu milletin koruyucu gücü olan Türk Ordusu aleyhinde operasyon yapıldığını dile getirmişti. Bu tespit bugün itibariyle kesinleşmiştir. Peki, bundan sonra ne yapılmalıdır?

İlk olarak TSK üzerinde hayali senaryo üretenlerin tespit edilmeli ve en kısa zamanda yargı yoluyla hak ettikleri ceza verilmelidir. Ayrıca geçmişe dönük olarak bu davayı destekler nitelikte açıklama yapan siyasiler, gazeteciler, akademisyenler ve STK yöneticileri hakkında soruşturma başlatılmalarıdır. İkinci olarak Ergenekon Davası sürecinde iftiralara maruz kalan asker ve sivillerin yaşamış olduğu mağduriyet giderilmelidir. Üçüncü olarak dava sürecinde kamu görevinden uzaklaştırılan isimler görevlerine iade edilmeli ve askerlerin terfilerinin önü açılmalıdır. Dördüncü olarak TSK mensupları için bir hukuki zırh tesis edilmelidir. Bu noktada MİT mensuplarına sağlanan korumaya benzer bir koruma TSK mensuplarına da sağlanmalıdır. Beşinci olarak Ergenekon gibi sahte davalar nedeniyle siyasi karar alıcıların TSK aleyhinde aldıkları kararlarda geri adım atılmalıdır. Altıncı olarak askeri istihbarat teşkilatları tekrardan eski gücüne kavuşturulmalıdır. Yedinci olarak Ergenekon Davası sürecinde ölen kişilerin itibarları iade edilmeli ve hatta hain bir saldırıya maruz kalmalarından dolayı bu isimler “şehit” statüsünde kabul edilmelidir. Son olarak Ergenekon Davası sürecinde dava sanıklarının özel hayatlarına girildiği ve telefonlarının dinlendiği bilinen bir gerçektir. Bu süreçte elde edilen bütün veriler imha edilmelidir.

Yaşanan bunca olay neticesinde artık Ergenekon sanıkları aklanmıştır. Bu davayı başlatan kişiler, gruplar, örgütler Türkiye Cumhuriyeti’ne yıllarca hizmet etmiş birçok isim haksız yere hapishaneye atmış; bu isimlere toplumda nazarında hain, darbeci damgası vurmaya çalışmış; şerefli Türk Ordusu’nun Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak yerine siyaseti dizayn etmeye çalıştığına dair algı yaratma amacı gütmüştür. Ancak bu davada yargılanan isimler uzun ve zorlu bir mücadelenin sonunda haklılıklarını ortaya koymuştur.

Davada yargılanan isimler aklanmasının yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti bu süreçten çok büyük zararlar görmüştür. Örnek olarak bir general yaklaşık olarak 30 yıllık bir sürede ordu bünyesine kazandırılmaktadır. TSK mensupları hakkında açılan bu sahte davalar ile 30 yıllık birikim tasfiye edilmiştir. Ayrıca bu tasfiye milli güvenlik açısından önemli sorunlara neden olmuştur. Bir diğer nokta ise hukuk devletinde temel olarak haksız ve güçlü bireye karşı haklı ancak zayıf bireyin korunması amaçlanmaktadır. Lakin haklı olmalarına rağmen yıllarca dertlerini anlatamayan Ergenekon Davası sanıkları Türk Milleti için olumsuz bir örnek olmuştur. Ayrıca bu noktada siyasilerin söylemlerinin de güvenirliği tartışmalı hale gelmiştir. Özellikle bir dönem Gülen Örgütü ile yakın ilişkisi bulunan AKP’nin geçmişte bu davaları savunması ve sonrasında ise davaların hukuksuzluğunun kesinleşmesi en azından AKP ile muhalifleri arasındaki uçurumu daha da arttırmıştır. Son olarak AKP ile TSK arasında soğuk bir ilişkinin bulunduğu yıllardan beri dile getirilmekteydi ve Ergenekon gibi davalarla AKP’nin ordu içinde istemediği isimleri tasfiye ettiği iddia edilmekteydi. Lakin AKP döneminde Türk Ordusunun hakkında açılan sahte davalar, TSK içinde bir grubun bu siyasi partiye karşıt hale getirdiği iddiaları da bulunmaktadır.

Sonuç olarak unutulmamalıdır ki hukuk siyasete, belli gruplara ve kişilere göre şekillenmemelidir. Hukukun üstünlüğünün korunması, yargının siyasallaşmaması, devlet yönetimi sırasında cemaatlere ve gruplara güvenilmemesi büyük bir önem arz etmektedir. Siyasette siyasi gruplar belli dönemlerde anlaştıkları gibi belli dönemlerde de çatışmaktadır. Bu çatışma durumu demokrasi anlayışının yeterince gelişmediği Türkiye gibi ülkelerde daha fazladır. Türkiye’de özellikle her grubun “benim dediğim doğrudur” düşüncesi demokrasi anlayışı önündeki en önemli engel ve hukukun siyasi gruplara göre şekillendirilmesinde en önemli etkendir. Bu özellikler nedeniyle çoğu siyasi parti iktidara geldiğinde ilk öncelikle demokrasinin açıklarından faydalanmakta ve hukukun kendisine göre şekil almasını sağlamaktadır. Bunun en önemli örneği ise AKP-Cemaat yakınlığı üzerinden Cemaat’in başlatığı Ergenekon gibi birçok sahte davalardır. Bir dönemler Ergenekon davasını destekleyen AKP, Cemaat ile ilişkisi bozulduktan sonra bu davalar için özür dileme gereği duymuştur. Ancak bu davaların Türk toplumu ve TSK mensupları nazarında oluşturduğu tahribat uzun bir dönem kapanmayacak gibidir.

Amerika Araştırmaları ve Terör Uzmanı Emrah Kaya/ Kafkassam
Facebook- Twitter: @emrhky0407

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir