KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. Fırat’ın Batısı ya da Rus ‘Suriye Kürdistanı’nın İnşası.

Fırat’ın Batısı ya da Rus ‘Suriye Kürdistanı’nın İnşası.

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 8 dk okuma süresi
366 0

Fırat’ın Batısı ya da Rus ‘Suriye Kürdistanı’nın İnşası.

Türkiye-Suriye sınırında eksik olmayan tansiyon her geçen gün daha da yükseliyor. PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD’ye bağlı YPG güçlerinin Türkiye’nin bölgedeki kırmızı çizgisi olan Fırat’ın batısına geçme hazırlıkları ve bu noktadaki destek arayışlarının hız kazandığı bir anda SU-34 tipi Rus avcı ve bombardıman savaş uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiğinin açıklanması bir anda akıllara Times gazetesinde bir kaç gün önce çıkan haberi getirdi.

Türkiye ve Rusya’nın Suriye topraklarında çatışmaya girebileceğini iddia eden gazetede şu satırlar yer almaktaydı: “Türkiye, IŞİD’in denetimindeki Cerablus’a yakın bir bölgede, sınırın kendi tarafındaki mayınları temizlemeye başladı. Bu, Türkiye’nin bir kara harekâtı hazırlığında olabileceğine işaret ediyor. Kremlin de Kürt güçlerle yakınlaşıyor. Bu hafta ülkenin kuzeydoğusunda, Rus subaylar Türkiye’nin burnunun dibindeki Cerablus’a bir operasyonu ele almak için Kürt yetkililerle bir araya geldi. Rusya askeri havaalanı inşa ettiği Kürtlerin denetimindeki Kamışlı’da 200 asker konuşlandırdı.”

Bu haberin yayınlanmasından bir gün önce de Reuters’a konuşan YPG kaynakları da terör örgütünün Arap müttefikleriyle birlikte Fırat’ın batısına geçerek Türkiye’nin “kırmızı çizgi” olarak nitelediği Cerablus-Azez hattına dev bir operasyon düzenleyeceğini aktarmaktaydı.

Peki, PYD-YPG bu cesareti nereden alıyor? Yukarıdaki iki haberi birleştirdiğimizde bunun cevabını da büyük ölçüde alıyoruz. Bu kapsamda, Fırat’ta ABD’den beklediği desteği “şimdilik” bulamayan PYD’nin yönünü Rusya’ya çevirdiğine yönelik haberlerin daha bir önem kazandığını ve ciddiye alınması gerektiğini görüyoruz.

Rusya’nın İlk Adımı “Suriye Kürdistanı” mı?

PYD örgütünün son haftalarda Rus yetkililerle hava desteği verilmesi konusunda yoğun temas içinde olduğu, kendilerine sözü verilen “sahada tam desteğin” özellikle Fırat’ın batısı konusunda hayata geçirilmesini istedikleri artık bir sır değil. Sır olmayan bir diğer gelişme ise, Lazkiye’den gelen bir Rus komutanın 16 Ocak’ta Haseke’ye gerçekleştirdiği ziyaret ve burada konuşulanlar sonrası yaşanan hızlı gelişmeler.

Nitekim Rus komutanın PYD terör örgütünden keşif ve Kamışlı’nın 30 kilometre güneyinde rejime ait bir askeri kıta oluşturulmasını talep etmesinin ardından Rus istihbarat yetkililerinin de rejim-PYD koordinasyonunu güçlendirmek ve Kamışlı Uluslararası Havaalanı’ndaki çalışmaları incelemek amacıyla Haseke’ye gittiği belirtiliyor.

Geçen Ekim ayından bu yana Tel Abyad’da bulunan ve içinde özel timlerin de bulunduğu 200 kadar Rus askerinin Kamışlı’daki askeri varlığı ve PYD-YPG güçlerine verdiği eğitim desteği de artık ayyuka çıkmış durumda. Bu kapsamda, PYD’nin askeri güvenlik teşkilatı (REL) mensuplarına askeri ve istihbari desteğin yanında, Rus Strela füzelerinin kullanımı amacıyla 15 örgüt mensubuna eğitim verilecek olması da oldukça dikkat çekici.

Türkiye’ye “Nükleer Tehdit” mi?

Anlaşılan o ki, Rusya Suriye’nin Afganistanlaştırılmasına ve komşu ülkelerin de Pakistanlaştırılmasına çalışıyor. Bu bağlamda bölgedeki etnik-mezhepsel ayrılıkçı unsurları harekete geçirmesi ve onlara sağladığı destek önemli mesajlar veriyor. Strela tipi füzeler de bunun önemli göstergelerinden birisi. Afganistan ile büyük bir üne kavuşan ABD yapımı Stinger alçak irtifa uçaksavar füzesinin Rus yapımı muadili olarak kabul edilen bu silahların Fırat’ın batısına geçmeye çalışan PYD terör örgütüne verilmesinin hiç kuşkusuz bir anlamı var.

Rusya’nın Ankara’ya verdiği mesaj bununla da sınırlı değil. Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve bağlı üslerde alarm seviyesini “turuncu” seviyeye çıkartan ve pilotlara olası ihlal ve diğer durumlarda emir beklemeden vurma yetkisi veren son gelişmenin nedeni olan SU-34 tipi savaş uçağının özellikleri de başlı başına bir mesaj içeriyor.

Gece ve gündüz, yer ve hava hedeflerini vurma kabiliyetine sahip SU-34’ün nükleer silahlar dâhil yüksek hassasiyetli saldırılarda kullanılabilme kapasitesi, Ankara’ya örtülü bir nükleer tehdit olarak da değerlendirilebilir. Bu olasılık, “nükleer silahı ilk kullanan biz olabiliriz” açıklamasını yapan Putin’in son açıklaması ile de örtüşüyor.

Dolayısıyla, Türkiye bir meydan okuma ile karşı karşıya. Sınırlarının hemen başında inşa edilmek istenen “Kürdistan” noktasında eli kolu bağlanmaya çalışılıyor ve bu nükleer tehdide nasıl bir karşılık verebileceği ise büyük bir soru işareti.

NATO ve ABD bağlamında yaşanmış tecrübeler, bu noktada Türkiye’nin endişesini daha da arttırıyor. Dolayısıyla zor bir süreç söz konusu. Bir taraftan çekilmiş kırmızı çizgiler; diğer taraftan da, bu çizgileri çiğneme noktasında nükleer gücü arkasına almış bir terör örgütü.

Rusya, Kürt Devleti’nin Hamisi mi Olmaya Çalışıyor?

Gelişmeler, Ortadoğu’da “Kürt Devletçikleri”nin oluşumu sürecinde Rusya’nın da kendisine bir “devletçik” edinmek istediğini gösteriyor. Moskova’nın hesabı; ABD’nin Kuzey Irak’ına karşı bir Rus Kuzey Suriye’si gibi… Ve bu noktada ABD ile Türkiye arasındaki görüş ayrılıklarını da bir fırsata çevirerek, “Suriye Kürtleri” noktasında inisiyatif geliştirmeye çalışıyor.

Bu arada Kuzey Irak’ta Barzani üzerinde artan baskı ve burada Rusya-İran ikilisi ile birlikte Bağdat yönetiminin oynadığı rolü de göz ardı etmemek gerekiyor. Dolayısıyla, bu inisiyatifin sadece PYD ile sınırlı kalmayacağı, Kuzey Irak’ın yanında PKK noktasında da kendisini gösterdiği bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ifade edildi.

Güney Amerika ziyareti öncesinde Atatürk Havaalanı’nda yaptığı açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan aynen şu sözleri kullandı: “…Rusya’nın PKK terör örgütü ile görüşme yapmak suretiyle sicili bu noktada da kirli hale gelmiştir. Ve bunun arkasından da çok açık net bir şekilde onlara gerekli desteğin verileceğini haberi tarafımıza ulaşmıştır bunu da açıkça söyleyeyim.”

Bunun anlamı şu: “Savaş daha yeni başlıyor.” Bu bağlamda Times’daki yazıyı bir kez daha okumakta fayda var.

Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir