KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Self Determinasyon Hakkı ve Yüz Yıllık Yalan

Self Determinasyon Hakkı ve Yüz Yıllık Yalan

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
324 0

Batı’nın ululaştırdığı, kutsallaştırdıgı her kavram; rakı nasıl şişede durduğu gibi durmuyorsa öyle fena çarpar kendi dışındaki ulusları ve büründüğü masumiyetin arkasında kanlı bir sömürgeci bir planı saklar. Masum olmadığını bırakın bir yere; dışı boyalı, cilalı, havalı bu kavramların içi yalan, dolan, aldatmaca, fitne, fesat ve tertip doludur.
Birinci Dünya Savaşının sonunda yirminci yüzyılın ilk çeyreği içinde ortaya atılan bu kavramlardan birisi de ulusların “self determinasyon hakkı” yani “kendi kaderini tayin hakkı”dır.
Burada ulus deyince anlamamız gereken Osmanlı hakimiyetinde olup da Türkten gayri diğer unsurlardır. Tabii ki amaç bu unsurların özgür, bağımsız, huzurlu ve müreffeh bir şekilde kendilerini yönetmeleri değil düvel-i muazzama’nın Osmanlı hakimiyetindeki ister müslim ister gayrimüslim olsun başka diğer unsurlarını Türkten kopararak bunların bir daha tekrar birleşmeyecek şekilde Türk ile bağının kesilmesidir.
Bunun dışında Woodrow Wilson Amerika’sı ile Vlamidir Lenin Rusya’sının “kendi kaderini tayin etme” kavramında ısrar etmesinin başka bir amacı daha vardır. Yirminci yüzyılın ilk çeyreği itibariyle bölgede söz sahibi olamayan Wilson ABD’si ve Lenin Rusya’sı; İngiltere ve Fransa’nın ama özellikle İngiltere’nin bölgede etkinliğinin mümkün olan en alt seviyede olması için “ulusların kendi kaderini tayin etmesi” ilkesini savunmaktadır.
İngilizlerin Bağdat Yüksek Komiseri de olan bir başka Wilson; sir Arnold Wilson, “Irak’ı işgal ederek müslüman dünyasının birbirleriyle aralarını bozduklarını ve Ortadoğu’da İngilizlere karşı müslümanların muhtemel herhangi bir ittifağını önlemiş olduklarını” söylerken aynı zamanda, “Mezopotamya”da Araplara adil bir muamele ile maddi ve manevi ilerlemeyi ve tüm ırklara en ileri seviyede özgürlük ve sağlam istikrarlı, özerk bir hükümeti sağlayacak İngiliz himayesini ilan etmenin en uygun yöntem olduğunu” iddia edecekti.
İşte bu düşüncenin ağırlık kazandığı İngiliz sömürgeciliği görünürde “kendi kaderini tayin etme” ilkesini kabul ediyor gibi görünse de bölge uluslarının o an için kendini yönetme kudreti ve iradesinden yoksun olduğunu iddia ederek bu ulusları kendi kendini yönetecek olgunluğa eriştirmek üzere himaye altına almaları gerektiğini herkese ilan ediyordu.
Sykes-Picot anlaşması hükümlerine göre Fransızlara bırakılmış olan Musul vilayetini özellikle petrolün kokusunu alınca İngiliz egemenlik alanına dahil ederek aynı anlaşmaya göre İngilizlere bırakılan Bağdat ve Basra vilayetleri ile birleştirme düşüncesinin mucidi ve Basra, Bağdat ve Musul vilayetlerinden oluşan bugünkü modern “Irak” ın kurucusu sayılabilecek sir Arnold Wilson, mandacılık da denilen dolaylı yönetimden daha çok Hindistan İngiltere’sinin savunduğu doğrudan yönetimi uyguladı.
Kahire’deki Arap Bürosu’nun elemanı olarak Kahire İngiltere’sinin “dolaylı yönetim” düşüncesinin en uçtaki savunucusu olan çöl casusu Lawrence’nin düşünceleri Irak’taki İngiliz siyasetine egemen olunca sir Wilson’un anlayışı yerine Mekke şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal’ın krallığında İngiliz danışmanların gölgesinde “mandacılık” da denilen “dolaylı yönetim” modeli ile yönetilmeye başladı Irak…
Mısır gibi, Ürdün gibi, Filistin gibi, Suriye gibi Irak’ta da “kendi kaderini tayin etme” hakkı hep başka baharlara kaldı.
Dün, “kendi kaderini tayin etme” ve “bağımsızlık” vaadiyle Ortadoğu’yu İngiltere öncülüğünde paramparça yapan sömürgeci batı zihniyeti bugün “demokrasi”, “adalet”, “özgürlük” ve “insan hakları ” kavramlarıyla ABD, İngiltere ve hatta Rusya öncülüğünde bölgeyi kan gölüne çevirmektedir.
100 yıl önce veya 100 yıl sonra…
Kavramların adı değişmekte ama kavramların arka planındaki sui niyetler hep aynı kalmaktadır.
Ey sömürgeci batı, bölgemizde yüz yıllık kavramlarını, teorilerini, programlarını ve vaatlerini bütün varlığınla beraber topla ve götür.
Yoksa birgün uyandığında doğu medeniyetinin mazlum fakat mağrur çocukları; kavramlarını, teorilerini, programlarını,vaatlerini ve bütün varlığınla birlikte seni doğu ‘nun kahramanlıklarla dolu topraklarına ebediyen gömecektir.
Ufuk Doruk

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir