KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Suud istihbaratı yeniden yapılandırılırken MİT doksanıncı yılını neden kutlamadı?

Suud istihbaratı yeniden yapılandırılırken MİT doksanıncı yılını neden kutlamadı?

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 16 dk okuma süresi
310 0

Aslında ‘Maslahat Al-Istikhbarat Al-Aammah’ gibi bol köpüklü adlandırmaya rağmen Suudi Arabistan’ın ismiyle müsemma istihbarat örgütü var sanmayın. Çünkü Suudi istihbaratı profesyonel değil. İstihbarat hak getire. Saldım çayıra mevlam kayıra, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete türünden sözde tevekkül içeren bir zihniyet mevcut. Ayrıca Suudiler adına bu işi yapan İngiliz ve Amerikan istihbarat teşkilatları mevcut. Vehhabi Suudilere göre en büyük güç para. Suud rejimi karakteristik nüfuz satın alıcısı. Petrodoların gücüyle istihbarat satın aldıklarını sanacak kadar gaflet içindeler.Bu ne demek? Suudileri yanıltan sadakatin satın alınabileceğine inanıyor olmaları. Rüşvet biçimleri arasında nitelendirdikleri füfuz alma yöntemleri ki Suudiler bunu istihbarat elde etmede önemli araç görüyor; sübvansiyon, hibe, burs, iş anlaşmaları vb. WikiLeaks tarafından açığa çıkarılan belgeler, Suudi rejiminin rüşveti, başka ülkelerdeki Lübnan’daki İsrail yanlısı savaş ağası Lübnan Güçleri partisi başkanı Samir Caca gibi siyasi figürleri, finanse etmek ve kendi çıkarlarını emniyete almak üzere bireyleri ve örgütleri satın almak yoluyla, temel bir dış politika aracı olarak kullandığını doğruluyor.

Şimdiye kadar Suudiler için istihbaratta en önemli olan, yurtdışındaki krallık vatandaşlarının takip altında tutulması, Suudi üniversite öğrencilerinin kendi ülkelerinde Suudi Arabistan’da değişim isteyip istemediklerinin öğrenilmesi ve muhaliflerin izlenmesiydi. İkinci planda ise İran’ın körfezdeki mevcudiyetinin engellenmesi ve İran eksenindeki Irak’ın istikrarsızlaştırması vardı. İran karşıtı Bahreyn’in desteklenmesi ile Suudi rejiminin sorunlu imajının cilalanıp Arap dünyasına gerçekten uzak sanal bir imajın aktarılması ve bu iş için Suudi finansmanlı medya kuruluşlarının kullanılması da bu konsepte eklenebilirdi. Şimdi tüm bu sıralamayı alt üst eden konsept değişikliğine gidildi. İhvan (Müslüman Kardeşler) düşmanlığı ön plana çıkarıldı. Suud rejimi istihbaratı; kaba bir algı yönetimi stratejisinin parçası olarak medyayı etkilemek ve yönetmek üzere, kalıcı ve sistematik bir kampanya olarak anlıyor. Onlar için Avrupa ve Amerika tv kanallarında arzı endam eylemek çok daha mühim. Suudilerin sahip olduğu El-Arabiye ve Şarkü’l-Avsat gibi medya kuruluşları bu alanda rol üstlenici. Amaç Suudi prensleri Avrupa ve ABD sosyetesine pompalamak. Zaten finans no problem. Suudi Kültür ve Enformasyon Bakanlığı, ülkenin petrol satışlarından elde edilen gelirlerle “nüfuz satın alma” politikasında merkezi rol oynuyor. Suudi istihbarat yapısının baştan savma, tecrübesiz ve kötü eğitimli olduğu Suudi istihbarat raporlarındaki gülünç nitelikli analizlerden anlaşılabilir. Bu tür analiz raporları hazırlayanların birincil bilgi kaynağı internet medyası.

Suud istihbaratının patronu kim biliyor musunuz? Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz’in görevden alınmasıyla ondan boşalan Suudi Arabistan İstihbarat Servisi Başkanlığına getirilen yardımcısı Yusuf el-İdrisi. General Yusuf el-İdrisi, 36 yıl aradan sonra kraliyet ailesine mensup olmadığı halde Suudi İstihbarat servisinin başkanlığına getirilen ilk kişi. Yusuf el-İdrisi, 5 Ekim 2012’de Bender bin Sultan’ın yardımcılığına atanmış, 15 Haziran 2013’te Korgeneralliğe terfi ettirilmişti. Atalarının Mısırlı olan İdrisi’nin büyük babası Yusuf bin Muhammed el-Harşa’ da Suudi yönetiminin kurucusu Kral Abdulaziz’e hizmet verenlerden. Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz’in bu görevden alınmasının gerçek nedeninin kamuoyundan gizlendiği ve asıl nedeninin Bağdat yönetimine karşı Suudi istihbaratının hazırladığı, planladığı ve finans ettiği bir askeri darbenin başarısızlıkla sonuçlanmasından kaynaklandığı iddia edilmişti. Asıl gizlenen husus ise İhvan kökenli Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi görevinden askeri darbeyle uzaklaştıran General Sisi’yi Arabistan İstihbarat Servisi Başkan yardımcısı Yusuf el-İdrisi’nin finans etmesi ve yönlendirmesiydi. Suudi Arabistan; İran’ın bölgedeki gücünün dengelenmesi için Türkiye’yi gerek askeri gerekse ekonomik kapasitesi ile çok büyük bir stratejik ülke kabul etse de Türkiye’yi bölgenin bir başka Sünni askeri devi Mısır ile dengelemenin hesabında.(1)

Yusuf el-İdrisi’nin 16.04.2014’te Suud istihbaratının başına geçmesi nasıl oldu? ABD’nin güvenilir adamı Suudi Arabistan İstihbarat Servisi Başkanı Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz’in kendi isteği üzerine Kralın emriyle görevinden alındı. Daha öncede Eylül 2010 tarihinden itibaren Cidde’de İslam ülkeleri istihbarat örgütlerinin koordinasyonunu sağlamaya yönelik bir merkez kurulduğu ve bu örgütün eski bir Türk istihbaratçı tarafından yönetildiği iddia edilmiş, Hatta Türk basınında bazı köşe yazarları bu ismin MİT Müsteşarlığı’ndan emekli Emre Taner olduğuna değinmişti. Öyle ki Cidde’de bulunan İslam ülkeleri istihbarat kurumlarının koordinasyonunu sağlayan merkezin başkanlığını yapan Emre Taner İslam ülkelerinin oluşturduğu istihbarat ağının başına geçtikten sonra, Pakistan’dan, Tunus’a kadar nerede yaprak kımıldasa Ankara’nın haberi oluyordu! Merkezin kalbinin attığı Cidde’ye akan bilgiler, anında Yeni Mahalle’deki merkeze iletiliyordu! Türkiye yıllar sonra kendisine yakışanı yapıp büyük oynuyordu. Elini sokmadığı iş yoktu.(2)Bu birimle ilgili 16.02.2012’de Yeni Akit’de yayımlanan haberde, birimin merkezi Cidde’de olmasına rağmen İran’ın da merkeze üye olduğu ve periyodik toplantılar için üst düzey istihbaratçıların zaman zaman Suudi Arabistan’a gittikleri ve bilgi paylaşımında bulundukları kaydedilmiş, Cidde’de bulunan İslam Konferansı Örgütünün de bu merkeze fiziki destek verdiği belirtilmişti. İslam Konferansı Örgütü’nü oluşturan ülkeler arasındaki siyasi rekabetin bu oluşuma engel olmadığına dikkat çekilirken, geçmişteki Arap-İsrail savaşlarında istihbarat eksiğinin ne denli facialara yol açtığının biliniyor olmasından ötürü bu ülkelerin söz konusu girişime sıcak baktıkları ve aralarındaki ihtilafları istihbarat paylaşımı söz konusu olduğunda unuttukları özellikle vurgulanmıştı.(3) Suudi Arabistan Mali İstihbarat Birimi (SAFIU) ile MASAK arasında 04.07.2013 tarihinde Mutabakat Muhtırası imzalanmıştı. Müslüman Kardeşlerle mücadeleye odaklandırılan Suudi Arabistan istihbaratı yeniden yapılandırıldı! Çünkü Suudiler Müslüman Kardeşlerin krallık topraklarında kendileri için tehlike arz ettiğini düşünüyor. 21/07/2017’de Kral Selman, Başbakanlığa bağlı, devletin güvenliğine ilişkin yeni bir sistem inşası için bütün kararları içeren bir emir çıkardı. Devlet güvenliğine ilişkin her şeyi kapsayan ve Başbakanlığa bağlı ‘Devlet Güvenlik Başkanlığı’ adı altında yeni bir sistemin inşasının kararlaştırıldığı belirtilen emir; Soruşturma Genel Müdürlüğü, Özel Güvenlik Güçleri, Özel Acil Kuvvetler, Havacılık Güvenliği, Teknik İşler Genel Müdürlüğü, Ulusal Bilgi Merkezi ve terörle mücadele konusunda Başbakanlığı ilgilendiren tüm görevler ve görevlilerin, İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılarak ‘Devlet Güvenlik Başkanlığı’na bağlandığını duyuruyordu.
Bu çerçevede ilk olarak, Abdulaziz El-Huveyrini askeri ekibinin hizmetinin sağlandığı, Abdulaziz El-Huveyrini’nin Genel İstihbarat Müdürü olarak görevine devam etmekle beraber, Devlet Güvenlik Başkanlığına ‘Başkan’ sıfatı ile atamasının gerçekleştirildiği, Abdullah El-İsa’nın ise yardımcısı olarak atandığı, Devlet Güvenlik Başkanının; Siyasi ve Güvenlik İşleri Konsey Üyesi sayılacağı yine bu emirde yer almıştı.(4) Devlet Güvenlik Başkan yardımcısı Abdullah El-İsa(Muhammed Abdul-Kareem Al-Issa) ; 1965 Riyad doğumlu, Evli ve 3 oğlu 1 kızı var. 4 Ağustos 2016’dan itibaren Müslüman Dünya Ligi Genel Sekreteri. Müslüman Dünya Ligi, 1962’de Suudi Arabistan’daki Mekke’de Genel İslam Konferansı’nın kararıyla kurulan uluslararası sivil toplum kuruluşu. MWL, Birleşmiş Milletler ICOSOC’sinde gözlemci statüsüne sahip ve aynı zamanda UNICEF üyesi. Örgütün tüzüğü, Müslümanların saflarını birleştirmek, Müslüman toplumlarda bölücü güçleri kaldırmak, hayır amaçlı girişimlere destek vermek, bölgeselciliği ya da ırkçılığı reddetmek ve çağdaş ‘cahiliye’gibi eski çağrışımları reddetmeyi amaçlayan maddeler içeriyor. Örgüt, yanlış iddiaları reddetmekle birlikte İslam’ın ilkelerini ve ilkelerini yaymaya çalışıyor.(5) Ama Abdullah El-İsa(Muhammed Abdul-Kareem Al-Issa), 2012’de Riyad’daki İmam Muhammed bin Saud İslam Üniversitesi’nde düzenlenen bir tebliğde Selefilik akımının sadece bir yaklaşım olduğunu ve İslam olarak görülmemesi gerektiğini belirtmiş, Selefi yaklaşımın ılımlı olduğunu ve ataların İslam anlayışı ile ilgili inanç ve değerlerine uymanın ve bunlara uymanın önemini vurgulamıştı.

Kral Selman bin Abdulaziz tarafından oluşturulan Devlet Güvenlik Başkanlığı, Başbakan’a bağlı bir sistem. Kraliyet emirlerine göre, yeni sistem, İçişleri Bakanı Prens Nayef bin Abdulaziz’in, devletin güvenlik yapısını değiştirmek amacıyla güvenlik konularının ayrılması için, İçişleri Bakanlığı’nın organizasyon yapısını değiştirmeyi teklif etmesinden sonra, 2012’de kuruldu. Günümüzde, Suudi Arabistan’da güvenliğin acil ve önemli hale geldiği göz önüne alınarak, son idari düzenlemelere göre, son gelişmeleri takip etmek ve herhangi bir acil durum ile karşılaşıldığında, en yüksek seviyede hazır olmak ve hızlı hareket etmek hedefleniyor. Soruşturma Genel Müdürlüğü, Özel Güvenlik Kuvvetleri, Acil Özel Kuvvetler, Havacılık Güvenliği, Teknik İşler Genel Müdürlüğü ve Ulusal Bilgi Merkezi’nin İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılmaları, terör ve terörün finansmanı ile yapılan savaşta Devlet Güvenlik Başkanlığı’na bağlanıyor.(6) Suudiler Türkiye karşıtlığınız biraz abartıyor. Ellerindeki keser sapının hedef değiştirebileceğini akıl edemedikleri kesin. Nitekim 10 Haziran 2017’de Suriye’nin Haseke iline bağlı Kamışlı ilçesinde ABD ile Suudi Arabistan istihbaratı öncülüğünde Suriyepetrollerinin geleceğine yönelik bir toplantı yapılmıştı. toplantıya DEAŞ karşıtı koalisyon güçlerinin sözcüsü ABD’li Albay John Dorrian’la birlikte TSK operasyonu sonrası Sincar-Karaçok bölgesinde terör örgütüne destek ziyareti gerçekleştiren ABD’li subaylardan birinin yanı sıra Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan temsilcileri de katılmış, Suriye’den bazı aşiret liderleri ve PKK/PYD’li üst düzey isimler de iştirak etmişti. Kamışlı toplantısında PYD’nin de çıkan petrolden pay alması karara bağlanmıştı. Suriye PKK’sı görüşmelerde Aldar Halil ve Halil Foze tarafından temsil edilmiş, ABD’li ve Suudi yetkililer PYD’nin mücadelesini saygın bulduklarını ifade ederek DEAŞ karşısında sergilenen tavır sonrası PYD’nin petrolden gerekli payı alacağını söylemişlerdi. (7)

Bir önceki mütekait MİT Müsteşarı Emre Taner ‘80. Yıl Açıklaması’nda ulusal gücü sağlamanın ve korumanın en etkili yolunun, istihbarat fonksiyonlarının ulusal güvenlik politikalarını ve ulusal çıkarları destekleyecek şekilde yapılandırılması ve geliştirilmesi olduğunu bildirmiş, “Son derece kaygan bir zemin üzerine oturmuş uluslararası ortamda Türkiye, bir yandan yakın zamana kadar değişik çap ve karakterde savaşların yer aldığı ve halen potansiyel çatışma tehditlerinin bulunduğu Balkanlar, diğer yandan birçok bakımdan sürtüşmelere sahne olan ve çeşitli istikrarsızlık potansiyelleri taşıyan Kafkaslar ile yaklaşık 40 yıldır fiili çatışmalar ve terörist faaliyetlerle yoğrulmuş Orta Doğu’nun arasında bir iç hat pozisyonuna sahip halde bulunmaktadır. Ayrıca bu pozisyon kademeli olarak Orta Asya’ya açılan alanlarla da bağlantılıdır. Bu üç bölgenin ve Orta Asya’nın birçok bakımdan küresel politikaların ve “rol” savaşlarının belirli açılardan yoğunlaştığı alanları oluşturduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda 21. yüzyılda doğuya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye’nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazandığını/kazanacağını göstermektedir. Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da “bekle-gör-tavır al” taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlamayla (kendi konumu ile ilgili) taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını/avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır. Elbette bunu gerçekleştirebilmesi hiç de kolay değildir” demişti.

Suud istihbaratı yeniden yapılandırılırken MİT doksanıncı yılını neden kutlamadı? Yoksa yeni müsteşarı mı bekliyor?

Bakınız:
1- http://www.kafkassam.com/suudi-arabistan-istihbaratinda-gorev-degisikligi-turkiyeyi-etkiler-mi.html
2- 12 Eylül 2012, Çarşamba/ http://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2012/09/12/benderin-gucu
3- http://aynadakiyalan.blogspot.com.tr/2013/05/ack-istihbarat-ve-kurtlar-vadisi-kursat.html
4- http://turkish.aawsat.com/2017/07/article55352572/kral-selmanin-emriyle-suudi-arabistanda-yeni-bir-sistem-kuruluyor
5- https://arab.org/tr/rehber/
6- http://turkish.aawsat.com/2017/07/article55352539/devlet-guvenlik-baskanligi-sistemi-ne-anlama-geliyor
7- https://www.haberler.com/suriye-de-abd-pkk-ve-suudi-arabistan-petrolu-9726881-haberi/

Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir