KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. ‘TRUMP’LI DÜNYAYA BİR BAKIŞ DENEMESİ

‘TRUMP’LI DÜNYAYA BİR BAKIŞ DENEMESİ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 27 dk okuma süresi
306 0

Bilindiği üzere, tüm dünyanın yakından ilgilendiği bir seçim olan ABD Başkanlık seçimleri, 8 Kasım 2016 tarihinde düzenlenmiş, seçimi Cumhuriyetçi Parti adayı Donald John Trump önde bitirmiş ve 58. dönem ABD başkanı olmaya hak kazanmıştır. Bu seçim sonucu neredeyse tüm dünya için bir sürpriz olmuştur denilebilir, çünkü seçim öncesi yapılan anketlerin neredeyse tamamında Demokrat Parti adayı Hillary Clinton önde görünmekteydi. Ayrıca radikal söylemlere sahip olan ve mevcut Amerikan sisteminin yapı taşlarını oluşturan faktörlere yönelik ağır eleştiriler getiren Trump dünya medyası tarafından da sık sık eleştirilmiştir. Tüm bu faktörlere rağmen ABD halkı oyunu Donald J. Trump’tan yana kullanmıştır. Bu çalışmada, Amerikan halkını böyle bir seçime iten yapısal nedenlerin ne olduğu sorusuna cevaplar aramanın yanı sıra yeni başkan Donald J. Trump’ın iç ve dış politika yaklaşımları da incelenecektir.

Donald John Trump Kimdir?

Trump, Haziran 1946’da New York’ta doğmuştur. 1960’lı yılların başında liseyi kötü hal ve gidişi yüzünden terk etmek zorunda kalmıştır. Ardından Askeri Akademi’de okumuştur. 1968’den sonra Pensilvanya’da bulunan Wharton Enstitüsü’nde İşletme Bilimleri eğitimi almıştır. Üniversite yılları sırasında babası Fred Trump’a ait emlak ve inşaat firmasında çalışmıştır. 1999 yılında babasını alkol bağımlılığından kaybettikten sonra hayatının geri kalan döneminde alkol ve tütünden uzak durmuştur. (www.bbc.com, 2016)

Babasının ölümünden sonra işlerin başına geçen Trump, Brooklyn ve Queens’te bulunan işleriyle yetinmedi, harabe halindeki Commodore Otelini Grand Hyatt otelleri zincirine dönüştürdü. Manhattan’daki bir binayı alarak 68 katlı ünlü Trump Tower’ı inşaa etti, çok sayıda otel açtı. Ayrıca eğlence sektöründe bir imparatorluk kurdu. 2004’te Amerikan NBC televizyonunda yayınlanan ve yarışmacıların Trump’ın şirketinde bir yönetici pozisyonu için yarıştığı “the Apprentice” programında ekrana çıktı. Trump’ın 3 evliliğinden dünyaya gelen 5 çocuğu bulunmaktadır. Trump, Forbes dergisinin “Dünyanın en zengin 400 insanı listesinde yer alıyor. Dergiye göre Trump’ın 3 milyar 700 milyon dolar serveti bulunmaktadır, Trump ise bu rakamın 10 milyar dolar olduğunu iddia etmektedir. Trump daha önce 2000 yılında yapılan seçimlerde Reform Partisinden başkan adayı olmuş ama bir süre sonra adaylıktan çekilmiştir(www.bbc.com, 2016)

20 Ocak 2017’de görevi mevcut başkan Barak Obama’dan devralacak olan Trump, çok zorlu bir seçim yarışının ardından belki de ABD’nin en büyük seçim zaferine imza atmıştır.

Trump’ın Zaferini Anlamak

8 Kasım 2016’da yapılan seçimin galibinin Trump olması bütün dünyada artan bir şok etkisi yaratmıştır. Borsa dahil tüm dünya Trump’ın zaferinin yarattığı negtif şokun etkisini hala üzerinden atamamıştır. ABD’de Trump’ın zaferini hazmedemeyen gruplar seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından sokak eylemleri düzenlemiştir ve hala bunun etkisi sürmektedir. Trump seçim öncesinde verdiği demeçler ile bir kesim tarafından sürekli olarak antipati ile karşılaşmıştır. Müslümanlara, yabancılara, kadınlara ve hatta yasadışı göçmenlere yönelik sözleri Trump’ın sürekli eleştirilmesine neden olmuştur ve bunun sonucunda da Trump anketlerde sürekli puan kaybetmiştir. Seçimlerden once yapılan son anketlere göre Hillary Clinton Trump’ın 3 puan önünde görünüyor ve bu farkın seçim günü daha da açılması bekleniyordu. Tüm bu olumsuz tabloya rağmen Trump’ın seçimlerden zaferle çıkmış olması Amerika’da yeni sosyal araştırmaların konusu olmuştur. Trum’ın seçim zaferni analiz eden BBC’den Anthony Zurcher 5 temel faktör üzerinde durarak bu zaferi anlamlandırmaya çalışmıştır.

1) “Beyaz Amerikalı” dalga: Beyaz Amerikalı seçmenin desteğini fazlasıyla gören Trump özellikle seçim sonuçlarını belirleyen kritik eyaletler olan Ohio, Florida ve Kuzey Carolina’da ipi göğüslemiştir.

2) Kavgacı ve güçlü bir profil.

3) “Sistemdışı Aday”karizması

4) Comey faktörü: FBI Direktörü James Comey Clinton’ın e-mailleri ie ilgili yaptığı soruşturma açıklamaları Trump’ın oylarını yukarıya doğru tırmandırdı. Seksist ses kayıtları ile neredeyse parti içi dersteğini de kaybedecek duruma gelen Trump için bu açıklamalar adeta can simidi oldu.

5) İçgüdülerine güvenmesi : Trump adeta ezber bozan bir seçim kampanyası yürüttü ve bunun kendisini zafere götüreceğine hep inandı. Bunun da meyvesini 8 Kasım’da fazlasıyla aldı.(ÖRMECİ, 2016)

Zurcher bu yöndeki fikirleri oldukça değerlidir lakin bazı konuların da gözardı edilmemesi gerekmektedir. Bu seçimin sonucunu Trump’ın kazanması kadar Clinton’un kaybetmesi de belirlemiştir. Çünkü Clinton 2004 ve 2008’de Obama’yı zafere götüren demokrat seçmenin desteğini tam olarak alamamış bu kitlenin ilgisini canlı tutamamıştır. Sağlık problemleri ve Wikileaks’ın alehinde ortaya çıkardığı e-posta skandalları ile sürekli olumsuz olarak gündeme gelmiştir.

Trump’ın cinsel bir kutuplaşma yaratarak bundan kazançlı çıkması nereden bakılırsa bakılsın akla uygun görünmemektedir. Lakin tüm seçim kampanyası boyunca “cinsiyetçi” yaftası yiyecek açıklamalar yapmaktan geri durmamıştır. Lakin seçim sonuçlarına bakılırsa Clinton’un feminist temelli bir politika izlemiş olması erkek seçmenin tepkisini çektiği ortadadır. Trump seçimlerde erkek seçmenin %53’ünün uyunu alırken Clinton ise %41 oy alabilmiştir. Lakin Clinton kadın seçmenin %52 oyunu alırken Trump kadın seçmenin %44 desteğini görmüştür. Erkeklerin siyaset ile daha ilgili olduğu düşünüldüğünde, Clinton kadın seçmenin oyunu birleştireyim derken bu kez erkek seçmenin oyunu kaybetmiştir. Bu durumun Clinton’ın malubiyetinde rol oynadığı açıktır.(ÖRMECİ, 2016)

Ayrıca dikkate alınması gereken bir diğer husus da şudur ki, dünya genelinde bir sağ popülizmin yükselişte olduğu bir gerçektir. AB Parlamentosu için yapılan 22-25 Mayıs 2014 seçimlerinde AB içinde de sağ, ırkçı partilerin anormal derecede artan oy oranlarının yanı sıra, dünyada yeni bir hizipleşmenin olması Amerikan seçmenini de tabi ki etkilemiştir. Ortadoğu’da yayılan radikal İslamcı yapı, Avrupa’da artan ırkçılık ve Rusya’da Putin gibi karizmatik bir liderin olması, Çin tehtidinin her zaman hazırda beklemesi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki karizmatik, otoriter liderin anti-Amerikancı söylemleri ABD seçmenini de Trump gibi bir adaya doğru yönlendirmiştir.

Tüm bu yapısal, teorik ve dışsal faktörlerin yanı sıra Trump’ı Beyaz Saraya taşıyan en önemli etken kuşkusuz ki 2008 krizinin etkilerinin ABD halkı için hala önemli bir sorun olarak ortada durmasıdır. Obama “ Yes, We Can” sloganıyla ABD başkanlığına gelirken onun da amacı Amerikan ekonomisinin yapısal ve kalıtsal sorunlarını çözmekti. Bush dönemini ekonomik vurdumduymazlık ile eleştirirken dış politika yatırımlarının ABD ekonomisini daha da zorladığını ileri sürmüş, ABD halkı için barış ve refah vaad etmiştir. Lakin Obama döneminde bu sorunların neredeyse hiçbiri aşılamamıştır. ABD ekonomisi hala eski gücünden çok uzaktır. ABD işsizlik oranları hala %5’ler seviyesindedir. Yine aynı dönemde ABD, Çin’in yükselişini engellememiş ve “Tek Süper Güç” olma özelliğini neredeyse kaybedecek duruma gelmiştir. Putin Rusya’sını dizginlemekte başarısız olmuştur ve Kırım gibi stratejik bir noktayı Rusya’nın ilhak etmesine neredeyse kayıtsız kalınmıştır. İran gibi “şer ekseni”ne dahil edilen bir ülke ile anlaşılmış ve nükleer program meşrulaştırılmıştır. Arap Baharı sürecinde ABD,özellikle Suriye’de hem para hem de prestij kaybetmiştir. Radikal terörizmin yayılması engellenememiştir ve ABD kaynakları tüm bu mücadelelerde gereksiz yere tüketilmiştir. Türkiye gibi stratejik bir müttefik ile ilişkiler son derece kötüdür.

Trump işte tüm bu başarısızlıkları kendine has bir üslüpla ağır bir şekilde eleştirmiştir. Bir iş adamı olan Trump için önemli olan kriter fayda ve maliyet mottosudur. Obama döneminde ABD’yi ekonomik olarak zarara uğratan bir çok etken için gereksiz masraf yapılmıştır. Trump ayrıca Clinton’u da Obama siyasetinin devamı olarak görmüş ve göstermiştir. Bu durum da Clinton’un malubiyetinde önemli bir sebep olmuştur.

Neo-Realist yaklaşımın simge ismi olan Kenneth Waltz’ın Uluslararası Polirika Teorisi kitabında bahsettiği hususların aslında bu seçimlerde neredeyse altüst edildiğini görüyoruz. Waltz’a göre ABD’de seçimler ekonomik pozisyonlarına göre sandık başına giderler. Ekonomik durumu iyi olan bir Amerikalı ülkesinin “Şahin” bir politika izlemesini ister ve oyunu Cumhuriyetçilerden yana kullanır.(WALTZ, 2015) Lakin ekonomik durumu daha düşük seviyede olan bir Amerikalı ise sandığa gittiğinde Demokratlara oy verir, çünkü ülkesinin kaynaklarının kendileri için harcanmasını ister. Tüm bu krizden ve sıkıntıdan bahsederken Cumhuriyetçi Trump seçim vaatleri ile orta sınıf ve alt sınıfın oylarını alırken Hillary Clinton ise tam tersi, elit kitlenin oylarıyla yetinmiştir. Burada adayların izlediği politik propaganda önemlidir. Liderin karakteri teoride gözardı edilmiştir.

Trump’ın seçim sloganlarınadan biri olan “Make America Great Again” 1980’de yine Cumhuriyetçilerden Ronald Reagan’ın da seçim kampanyasında kullanılmıştı. Kendine böyle bir motto belirleyen Trump’ın dünya görüşü konusunda Temmuz 2016 yılında Afgan kökenli Cumhuriyetçi Parti üyesi eski bir diplomat olan Zalmay Khalilzad “Beliren Trump Doktrini” isimli bir yazı kaleme almıştır ve Trump dönemi ile ilgili şu önemli ipuçlarını bizlere vermiştir.

Trump’ın İç Politik Hedefleri ve Muhtemel Politikaları

Khalilzad, “Önce Amerika” sloganı çerçevesinde yeni bir izolasyonist politika izleyeceği sanılan Trump’ın aslında öyle bir eğilim içinde olmadığını, aksine yüksek askeri harcamasından yana ve ABD’nin tek ekonomik ve askeri süper güç olarak kalması taraftarıdır, demektedir. Trump için sorun olan globalizmin çok fazla politika içermesidir. Bu politik giriftlik kaynak israfıdır. Trump bir ABD sloganı olan “serbest ticaret” söylemiyle de sorun yaşamaktadır. Serbest ticaret kazan-kazan temeline dayanırken “Önce Amerika” diyen Trump daha sıfır toplamlı bir yaklaşımın benimsenmesinden yanadır. ABD’nin serbest ticaretine diğer ülkeler merkantilist ticaretle cevap vermekte ve bu da ABD’yi zarara uğratmaktadır. Bu sebeple serbest ticaret ABD ekonomisini baltalıyordu. Bu çerçevede de NAFTA yeniden gözden geçirilecek diyen Trump, Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşmasından da ABD’nın imzasını çekmesini vaad ediyor.

Trump istihdam ekonomisinin Amerika gücünü yeniden çıkaracağı fikrindedir. Ona göre ucuz işgücü peşinde koşan şirketler vatana ihanet etmektedir. Bu fabrikalar Çin, Hindistan, Viyetnem gibi bölgelerde üretim yapacağına bunu ABD’de yapmalıdır. Bu hem işsizlik ile mücadele planıdır hem de ABD’ye ABD sermayesi ile meydan okuyan Çin ekonomisini baltalama projesidir. Trump yasal ve yasal olmayan göçlere karşıdır, yasadışı olarak yapılmış olan göçlerin de yasallaşmasını istememektedir. Yasal göç kriterlerini sınırlamayı, göçmen kabul prosedürünü de zorlaştırmayı hedeflemektedir. Göçmenleri geri göndereceği, Meksika sınırına duvar öreceği, Müslümanların ülkeye alınmayacağı gibi söylemlerde bulunması Trump’ın bu konuda ne kadar ciddi olduğunu göstemektedir. Göçmen krizi ile boğuşan ABD’nin içinde düştüğü zor duruma düşmek istememektedir.

Trump’ın ABD Dış Politikasına Yönelik Eleştirileri ve Muhtemel Politikaları

Ortadoğu Politikası

Trump ABD’nin Arap Baharı döneminde izlediği politikayı sert bir şekilde eleştirmektedir. Libya, Tunus, Mısır, Suriye gibi ülkelerde iktidarın devrilmesinin ABD’ye faydasının olmadığını, bunun ABD kaynaklarını boşa kullanmak olduğunu ileri sürmektedir. Trump, ayrıca Ortadoğu’da başarısız ulus oluşturma, rejim değişikliği yapma gibi mevcut ABD politikalarını terkedeceğine dair söz vermiştir. Trump için İŞİD acil olarak çözülmesi gereken bir sorundur. Obama ve Clinton bu sorunu anlamakta yetersiz kalmıştır. Trump ABD’ye de yönelik olan bu tehtidin müttefiklerle beraber derhal halledilmesinden yanadır. Bu sorunun çözümünde Rusya ile işbirliği yapmaya da yakın görünmekte hatta Esad rejimin meşruiyetini tanıyacağına dair söylemlerde bulunmaktadır. Trump’ın öncelikli olarak amacı, Ortadoğu’da bu tehtidi yok edip çabucak bu bataklıktan çıkmaktır. Lakin şu noktada bir boşluk vardır. Boşaltılan bu bölgelerde yeni terör örgütleri ortaya çıkabilir ve Trump’ın buna dair bir söylemi ve politikası mevcut değildir.(KHALILZAD, 2016)

Trump’ın seçim sonrası yaptığı bir açıklamada; “İyi biliyorum ki, İsrail Ortadoğu’daki tek demokrası ve insan hakları savunucusudur. İsrail çok sayıda insan için umut ışığını temsil etmektedir.” söyleminde bulunmuştur. Bu açıklamadan da anlaşıldığı üzere ABD, bölgedeki en önemli müttefik olarak hala İsrail’i görmeye devam etmektedir. Trump’ın seçim öncesi “İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağım” demesi zaten bunun malumun ilanı olduğunu göstermiştir.(Yeni Şafak, 2016)

ABD-Rusya İlişkilerine Trump Yaklaşımı

Brzezinsky Stratejik Vizyon kitabunda, John Mearsheimer “Yeni Güç Analizi” yazısında ve Kissinger de verdiği son mülakatlarda hep aynı noktaya dikkat çekmişlerdir. ABD, Rusya ile ilişkilerinde gerilimden uzak durmalıdır. Aksi taktirde bu Rusya’nın eksenini tamamen Çin’e kaydıracak ve ABD’nin bu güç dengesine karşı kolayamacağı fikrinde bir ortak mutabakata varmışlardır. Trump da bu konuda böyle düşünmektedir. Ukrayna krizi sırasında Trump’ın kampanyasını yöneten cumhuriyetçi platform Ukrayna’ya silah satışı yapılmasını engellemiştir.(GÖKSEL, 2016) Trump’ın izleyeceği potasiyel dış politikayı analiz eden Khalilzad’a göre; Trump, Rusya ile ortak yaşanabilir bir politika uygulayacaktır. Rusya’yı yakın çevresinde rahat bırakacaktır. Lakin burada ince bir nüans vardır. Bu durum AB tarafından olumlu karşılanamaz. ABD-Rusya ile ilişkileri düzelirken AB ile ilişkilerini germekten kaçınmak durumundadır. Trump’a göre; Gürcistan ve Ukrayna’nın egemenlik sorunları ABD’yi ilgilendirmez. Bu sorunları AB, Rusya ile ortak halletmeli. Yakın çevresinde özgür bırakılan Rusya’dan bunun karşılığı olarak Ortadoğu ve Asya’daki güç dengesi konusunda politikalarını esnetmesi beklenecektir. (KHALILZAD, 2016)

ABD-Çin İlişkilerinde Trump Faktörü

John Mearsheimer, “Çin Barışçıl Bir Güç Olarak Yükselebilir mi?” sorusuna cevap aradığı yazısında, mevcut küresel güç yapısında bunun mümkün olmadığı kanısına ulaşmıştır.(Örmeci O. , 2016) ABD Çin’in yeni süper güç olmak değil yeni hegemon olmak düşüncesinde olduğuna inanır ve bu durum iki aktörü otomatikman rekabete zorlar. Trump’da Çin konusunda aynı fikirdedir ve oldukça da ketumdur. Trump’ın en önemli hedefi ABD ekonomisini yeniden bir numara yapmak ve yükselen Çin’in önünü bir an önce kesmektir. Trump seçim döneminde en önemli dış politika açıklamalarını Çin üzerinden yapmıştır. Trump kademeli olarak ABD sermayesini Çin’den çıkarmayı hedeflemektedir. Ayrıca Çin’in politik gücünü de kırmayı ve Çin üzerinden Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerini denetlemeyi hedeflemektedir. Trump, Çin’in küresel hegemon olma hedeflerine karşı Japonya, Hindistan, Vietnam, Güney Kore ve hatta mümkünse Rusya gibi ülkelerin bölgede bir denge unsuru olmasını gerektiğini zira bunnu sadece ABD’yi tehtid etmediğini düşünür. ABD bu konuda sadece siyasi ve sınırlı ekonomik destek vermekle yetinmelidir.(KHALILZAD, 2016)

ABD-NATO İlişkileri

Trump, NATO üyesi ülkelerin otomatikman ABD koruması altında olması fikrini eleştiriyor ve bunun maddi bir karşılığı olması gerektiğini düşünüyor. Yine de NATO sisteminin faydalı bir yapı olduğunu, küçük yapısal değişiklikler ile sorunun halledebileceğini düşünmektedir.(KHALILZAD, 2016)

ABD-Türkiye İlişkilerinde Trump Faktörü

Öncelikle bir işadamı olan Trump’ı nadir yurt dışı yatırımların birini de Türkiye’ye yapmıştır ve özellikle Doğan Grubu ile güçlü ekonomik ilişkileri vardır. Bu Türkiye için bir avantaj olabilme potansiyeline sahiptir. Yine Trump seçim öncesinde 15 Temmuz Darbe Girişimi konusunda Türkiye’ye destek verdiğini söylemiştir. Siyasal davranışı Peter Navarro: Gülen’in ABD için de bir tehdit olduğunu söylemiştir bu da Gülen’in iadesi için önemli bir faktör olabilir.(ÖRMECİ, 2016)

Trump, her fırsatta İŞİD’i bitireceğini deklare etmektedir. Bu süreçte de muhtemelen Türkiye ve Rusya ile ortak politika izleyecektir. Yine Rusya ile iyi ilişkiler kuracak olması Türkiye için de bir avantajdır. Zira bu iki ülke arasındaki gerginlik Türkiye’yi olumsuz etkilemektedir. Lakin Trump’ın Esed yanlısı söylemleri iki ülke arasında sorun yaratabilir. İslamı sürekli hedef tahtasına koyan Trump’a karşı, İslamcı bir politika izleyen Erdoğan ve AKP ya ABD ile ilişkilerde bozmayı göze alacak ya da popülist tutumlarını gözden geçirip siyasal İslam çizgisini seküler bir rotaya doğru çekecektir. Trump yönetimi Türkiye’deki seküler muhalefet için de bir kaldıraç görevi görebilir.

Sonuç

Trump irdelemesinin genelinden anlaşılacağı kadarıyla ve Zalmay Khalilzad’ın da fikirlerinden faydalanarak Trump’ın paradigma değişikliği aradığını görüyoruz. Trump 2. Dünya Savaşı sonrasında izolasyonizmden globalizme kayan ABD yapısını,Truman ve Eisenhower tarafından oluşturulan yapısal kurumları eleştirmektedir. ABD’nin dış politik sorunlar ve serbest ticaretin getirdiği külfetten dolayı eski ihtişamını kaybettiğine inanan Trump yeni bir paradigma arayışındandır.(KHALILZAD, 2016) Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen başkanlara rağmen değişmeyen, stabil, ABD politikasının ABD’ye sürekli ek maliyet getirdiği inancındadır. Trump daha pragmatik ve sıfır toplamlı bir yapı istemektedir. Önce Amerika demesinin de sebebi budur. Bunu yaparken ne Monroe gibi dünyaya sırtını dönmeyi ne de Truman ve Eisenhower gibi ABD kaynaklarının boşa harcanmasını ister. Daha net ve daha talepkar bir Amerika hayalindendir. ABD tek süper güç olarak potansiyele fazlasıyla sahiptir ve bunu tehdit edebilecek her aktörle de mücadele edebilecek güce de sahiptir. Bu yüzden de Trump‘dan izolasyonizm beklemek beyhudedir.(KHALILZAD, 2016)

Trump’ın radikal söylemlerini törpülememesi durumunda dünya barışı ve ekonomik/siyasal istikrar açısından büyük sıkıntılar yaşanabilir. lakin Trump’ın yalnızca terörizmi ve radikalizmi hedef seçmesi, bunuda uluslararası kurumların meşruiyetini zedelemeden yapması durumunda başkanlığı şaşırtıcı derecede başarılı geçebilir.(ÖRMECİ, 2016) Zira Obama yönetiminin Ortadoğu’da pasif kalmasının getirdiği sorunları hala tüm dünya yaşamaktadır. Eğer Trump Afganistan ve Irak tecrübelerini yoksaymaz ve bu minvalde davranırsa Ortadoğu’daki istikrarsızlık aşılabilir. Bu küresel ekonomi için de girdi yaratacaktır. Trump’ın başkanlığı konusunda da önyargılı olmamak gerekir, zira ABD’de de iç siyasetin Türkiye’ye benzer şekilde daha çok popülist argümanlarla yapıldığını belirtmekte fayda vardır.

Kaynakça

GÖKSEL, O. (2016, 11 14). Uluslararası Politika Akademisi. 11 22, 2016 tarihinde politikaakademisi.org: politikaakademisi.org/2016/11/14/trumpin-zaferi-ve-amerikanin-demir-okcesi/ adresinden alındı

KHALILZAD, Z. (2016, 7 28). THE NATIONAL INTEREST. 7 22, 2016 tarihinde nationalinterest.org: nationalinterest.org/feature/the-emerging-trump-doctrine-17176 adresinden alındı

Örmeci, O. (2016, 11 11). Uluslararası Politika Akademisi. 1 22, 2016 tarihinde politikakademisi.org: politikaakademisi.org/2016/11/11/john-mearsheimera-gore-cin-bariscil-olarak-yukselebilir-mi/ adresinden alındı

ÖRMECİ, O. (2016, 11 10). Uluslararası Politika Akademisi. 11 2016, 22 tarihinde politikaakademisi.org: politikaakademisi.org/2016/11/10/abdnin-yeni-baskani-donald-trump-oldu-2/ adresinden alındı

Örmeci, Y. D. (2016, 11 10). Uluslararası Politika Akademisi. 11 22, 2016 tarihinde politikaakademisi.org: politikaakademisi.org/2016/11/10/abdnin-yeni-baskani-donald-trump-oldu-2/ adresinden alındı

WALTZ, K. (2015). Uluslararası Politika Teorisi. (O. S. Binatlı, Çev.) Ankara: Phoenix Yayınevi.

www.bbc.com. (2016, 11 9). 11 2016, 24 tarihinde www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37917540 adresinden alındı

Yeni Şafak. (2016, 11 11). 11 22, 2016 tarihinde www.yenisafak.com: www.yenisafak.com/dunya/trumpin-israil-mesajlari-2562570 adresinden alındı

************************************
Sinan AYTAŞ
Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir