KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. TSK’ya KHK Darbesi Mi

TSK’ya KHK Darbesi Mi

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
325 0

5 Temmuz FETÖ’cü işgal girişimi sonrası AKP, OHAL ilan etmiştir. OHAL’den aldığı yetkilerle Türkiye Cumhuriyeti’nde önemli değişiklikleri hayat geçirmiştir. Bu değişikliklerden biri TSK’da yapılan değişikliklerdir. Değişikliklerin başında askeri okulların kapatılması, Milli Savunma Üniversitesi kurulması, GATA’nın ve askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na, Kuvvet Komutanlıkların Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma’nın ise İçişleri Bakanlığı’na bağlanması ve Akıncı Üssü’nün de kapatılması gelmektedir. Bu kararlara karşı artan tepkiler üzerine AKP’den yapılan açıklamada KHK’ların tekrar görüşüleceği açıklanmıştır.

Belli bir süre sonra AKP’nin bu KHK’ları hazırlarken Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’a danışmadığı anlaşılmıştır. Ancak 15 Ağustos’ta toplanan Bakanlar Kurulu’na Akar’da davet edilerek TSK’nın bu konudaki görüşü sorulmuş. Akar’ın değişikliklerin yanlış olduğunu, emir-komuta zincirinin bozulmaması gerektiğini, askeri hastanelerin orduya bağlı kalmasını ve askerlik hizmetinin/TSK’nın bir bütün olduğunu vurguladığı öğrenildi. Ancak Fikri Işık, Kuvvet Komutanlıkları askeri eğitim ve harp hazırlığı konusunda Genelkurmay’a; lojistik ve personel ataması gibi işlemlerde ise Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanacağını söylemiş. Son olarak ise anayasa da yapılacak bir değişiklikle Genelkurmay’ın Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması konuşulmakta.

Peki, TSK bünyesinde KHK’larla yapılan değişikliklerin orta ve uzun vadede etkisi ne olacak? Milli savunmayı nasıl etkileyecek? İlk öncelikle unutulmamalıdır ki Türkiye Ortadoğu bataklığına sınırı olan bir ülkedir. Bu bölgede güçlü kalabilmek ve saldırılara karşı etkili bir şekilde mücadele edebilmek için güçlü ordu ve istihbarat teşkilatı hayati öneme sahiptir.

Türk ordusu binlerce yıllık bir savaş birikimine ve askeri tecrübeye sahiptir. Tarihte “asker millet” oklarak anılan bir genetiği bulunmaktadır. Bu bilgi birikimi ve savaş tecrübeleri askeri okullarda verilen eğitimlerle kuşaktan kuşağa aktarılır. Ayrıca asker yetiştirilmek isteniyorsa eğer bir bireyi küçük yaşlardan itibaren eğitmek ve düşüncesini askeri mantık içinde şekillendirmek şarttır. Eğer ki siz askeri liseleri kapatırsanız bir orduya komuta edecek komutanı yetiştiremezsiniz. Çünkü küreselleşen dünyada çeşitli dış etkenlerle bir bireyin beyni küçük yaşlardan itibaren kirletilmektedir. Böyle bir kişiyi asker olarak yetiştirmeniz mümkün değildir. Lise yılları dönemlerinde çocukların belli siyasi gruplara olan yakınlıklarının şekillenmeye başlaması TSK’yı siyasi tartışmaların hüküm sürdüğü bir kuruma dönüştürecektir. Ayrıca bu gençler üzerinden FETÖ gibi çeşitli örgütler TSK’nın içine sızma amacını devam ettirecektir. Bu kapsamda beyni şekillenmeye başlanmış ve düşünceleri kirletilmiş bir bireye askeri mantığı kabul ettirmeniz daha zor bir hal alır. Bunun yanı sıra askeri mantığa sahip bir gencin yetiştirilememesi askeri tecrübeyi ve savaş birikiminin gelecek nesillere aktarılmasını zorlaştırır. Unutulmamalıdır ki Osmanlı padişahı Abdülhamid bile onca saldırıya rağmen harp akademilerini kapatmamıştır. Bu okullardan mezun olanlar daha sonra işgalcilere karşı savaşarak bağımsız Türkiye’yi kurmuşlardır.

GATA ve askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması ise Türk ordusunun can damarının kesilmesidir. Bu hastaneler sadece yaralı hastaları iyileştirmemektedir. Gerektiği zaman çatışma bölgelerinde kurşunların altında yaralı askeri tedavi etmeye çalışır. Aksi takdirde cephede küçük bir yaralanmadan asker hayatını kaybedebilir. Bu ise Türk ordusunun hayatını kaybetmesi anlamına gelir. Ayrıca Deniz Kuvvetlerinin uzun süreli sefer görevlerini sırasında asker kökenli bir değil de kim görevlendirilebilir? GATA’nın Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasına en net tepkiyi ise Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ göstermiştir.

Kuvvet Komutanlıkların ve Jandarma’nın bakanlıklara bağlanması TSK’nın bünyesine sivil mantığın müdahalesini kolaylaştıracaktır. Ayrıca Genelkurmay’ın Cumhurbaşkanlığına bağlanması da bu açıdan düşünülebilir. İkinci Dünya Savaşı incelendiğinde Hitler Almanya’sının savaşı kaybetmesinin nedeni olarak sivil mantığın müdahalesi olarak gösterilir. Hitler asker kökenli bir değildir. Ancak savaşta alınan kararlarda en önemli rolü oynamıştır. Almanya ilk başta sanayisinin de etkisiyle önemli kazanımlar elde etse de neticede ağır bir yenilgiye uğramıştır. Öte yandan TSK’nın bünyesiyle oynanması yeni darbelerin önünü de açacaktır. Örnek olarak Ergenekon, Balyoz gibi sahte davalar sürecinde bazı siyasetçiler karakterlerinin yansıması olan kelimelerle “bağırsaklar temizleniyor” ifadesini kullanmıştır. Ancak sonuçta ordudan atılan Atatürkçü, Milliyetçi isimlerin yerine yerleştirilenler bir işgal girişimi başlatmıştır.

Son olarak Akıncı Üssü’nün kapatılması büyük bir hata olarak karşımıza çıkmaktadır. TSK’nın bir bölgede kurduğu üssün tarihsel bir gerçekliğinin bulunduğu unutulmamalıdır. Akıncı Üssü de bu mantıkla kurulmuştur. Temel kurulma nedeni Soğuk Savaş’tır. Üste özel korunaklı sığınaklar bulunmaktadır. Uçaklar ve bombalar beraber saklanabilmektedir. Bu sayede uçakların emniyeti hat safhadadır. Ayrıca Ankara’ya yakın olması herhangi bir saldırı durumunda en kısa zamanda müdahale imkanı sağlamaktadır. Ancak siyasi karar alıcılar FETÖ’cü işgali gerekçe göstererek bu üssü kapatmak istemektedir. Sorun üssün kendisinde değil orada görev yapan ve o hainleri oraya atama kararını alanlardadır.

Sonuç olarak Ortadoğu’da var olmak istiyorsanız sivil mantıkla ve siyasetle mesafeli, kendi elemanını kendisi yetiştiren, kendi yaralısını kendisi tedavi eden, sürekli modernize olan güçlü bir ordunun varlığı şarttır. Yukarıdaki politikalarla ordunun yapısına müdahale orta ve uzun vadede TSK’yı zayıflatacaktır. Türk ordusunun zayıflaması Türkiye için önemli güvenlik tehditleri yaratacaktır. Ayrıca bu yapıda TSK kendi elemanını istediği gibi yetiştiremeyecek, tecrübelerini gelecek kuşaklara aktaramayacak, kendi yaralarını saramaz hale gelecektir. Bu etkenlerden dolayı zamanla Türk milletinin genetiğinde bulunan askerlik kavramı zamanla yozlaşarak yok olacaktır. Bu ise Türk milletinin tarihten silinmesi anlamına gelecektir.

KHK’lar ile alınan kararların kime yarar sağladığı küresel güvenlik kapsamında düşünülmelidir. Amerika, Ortadoğu’da kendi politikalarına karşı çıkan bir Türk ordusunu yıllardır istememektedir. Bunun en önemli özelliği Kıbrıs krizi kapsamında Johnson Mektubu’dur. Amerika bu mektup örneğinde olduğu gibi “Dur” emri verdiğinde itiraz etmeden emre itaat eden bir TSK istemektedir. Ergenekon, Balyoz gibi sahte davalarda tasfiye edilen komutanları incelediğiniz zaman AB ve ABD karşısında Türk Devleti’nin çıkarlarını savunan isimler oldukları göze çarpmaktadır. AB ve ABD, Türkiye’de FETÖ karşıtı operasyonları en ağır şekilde eleştirirken TSK’yı küçültüp zayıflatacak bu kararlar hakkında olumsuz bir açıklama dahi yapmamaktadır.

Siyasi karar alıcılar bu KHK’ları çıkarırken temel argümanları darbe girişimlerini engellemek olduğunu iddia etmektedir. Ancak bu değişiklikler darbe ihtimalini güçlendiren kararlardır. Siyasi karar alıcılar yıllardır TSK’nın bünyesiyle oynamaktan vazgeçmelidir. FETÖ’cü işgal girişimi gecesinde de görüldüğü gibi Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk milletinin varlığının teminatıdır!

Amerika Araştırmaları ve Terör Uzmanı Emrah Kaya/ Kafkassam

Facebook- Twitter: @emrhky0407

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir